MARKOS 8:2-26

MARKOS 8:1-26 Kutsal Kitap Yeni Çeviri 2001, 2008 (TCL02)

O günlerde yine büyük bir kalabalık toplanmıştı. Yiyecek bir şeyleri olmadığı için İsa öğrencilerini yanına çağırıp, “Halka acıyorum” dedi. “Üç gündür yanımdalar, yiyecek hiçbir şeyleri yok. Onları aç aç evlerine gönderirsem, yolda bayılırlar. Hem bazıları uzak yoldan geliyor.” Öğrencileri buna karşılık, “Böyle ıssız bir yerde bu kadar kişiyi doyuracak ekmeği insan nereden bulabilir?” dediler. İsa, “Kaç ekmeğiniz var?” diye sordu. “Yedi tane” dediler. Bunun üzerine İsa, halka yere oturmalarını buyurdu. Sonra yedi ekmeği aldı, şükredip bunları böldü, dağıtmaları için öğrencilerine verdi. Onlar da halka dağıttılar. Birkaç küçük balıkları da vardı. İsa şükredip bunları da dağıtmalarını söyledi. Herkes yiyip doydu. Artakalan parçalardan yedi küfe dolusu topladılar. Orada yaklaşık dört bin kişi vardı. İsa onları evlerine gönderdikten sonra öğrencileriyle birlikte hemen tekneye binip Dalmanuta bölgesine geçti. Ferisiler gelip İsa'yla tartışmaya başladılar. O'nu denemek amacıyla gökten bir belirti göstermesini istediler. İsa içten bir ah çekerek, “Bu kuşak neden bir belirti istiyor?” dedi. “Size doğrusunu söyleyeyim, bu kuşağa hiçbir belirti gösterilmeyecek.” Sonra onları orada bırakıp yine tekneye bindi ve karşı yakaya yöneldi. Öğrenciler ekmek almayı unutmuşlardı. Teknede, yanlarında yalnız bir ekmek vardı. İsa onlara şu uyarıda bulundu: “Dikkatli olun, Ferisiler'in mayasından ve Hirodes'in mayasından sakının!” Onlar ise kendi aralarında, “Ekmeğimiz olmadığı için böyle diyor” şeklinde tartıştılar. Bunun farkında olan İsa, “Ekmeğiniz yok diye niçin tartışıyorsunuz?” dedi. “Hâlâ akıl erdiremiyor, anlamıyor musunuz? Zihniniz köreldi mi? Gözleriniz olduğu halde görmüyor musunuz? Kulaklarınız olduğu halde işitmiyor musunuz? Hatırlamıyor musunuz, beş ekmeği beş bin kişiye bölüştürdüğümde kaç sepet dolusu yemek fazlası topladınız?” “On iki” dediler. “Yedi ekmeği dört bin kişiye bölüştürdüğümde kaç küfe dolusu yemek fazlası topladınız?” “Yedi” dediler. İsa onlara, “Hâlâ anlamıyor musunuz?” dedi. İsa ile öğrencileri Beytsayda'ya geldiler. Orada bazı kişiler İsa'ya kör bir adam getirip ona dokunması için yalvardılar. İsa körün elinden tutarak onu köyün dışına çıkardı. Gözlerine tükürüp ellerini üzerine koydu ve, “Bir şey görüyor musun?” diye sordu. Adam başını kaldırıp, “İnsanlar görüyorum” dedi, “Ağaçlara benziyorlar, ama yürüyorlar.” Sonra İsa ellerini yeniden adamın gözleri üzerine koydu. Adam gözlerini açtı, baktı; iyileşmiş ve her şeyi açık seçik görmeye başlamıştı. İsa, “Köye bile girme!” diyerek onu evine gönderdi.

MARKOS 8:2-26 Turkish Bible Old Translation 1941 (KMEYA)

Halka acıyorum, çünkü şimdi üç gündür benimle beraber bulunuyorlar, ve yiyecek bir şeyleri yok. Eğer onları evlerine aç salıverirsem, yolda bayılacaklar; bazıları da uzaktan geldiler. Şakirtleri ona cevap verdiler: Burada ıssız yerde, bunları ekmekle insan nereden doyurabilecektir? Onlara sordu: Kaç ekmeğiniz var? Onlar da: Yedi, dediler. Yere otursunlar diye halka emretti; ve yedi ekmeği alıp şükrettikten sonra kırdı, önlerine koymak üzre şakirtlerine verdi; onlar da halkın önüne koydular. Bir kaç küçük balıkları da vardı; şükran duasını ettikten sonra, bunları da önlerine koysunlar diye onlara söyledi. Yediler ve doydular; artan parçalardan yedi sepet kaldırdılar. Dört bin kişi kadar idiler; ve onları salıverdi. Hemen şakirtleri ile kayığa binip Dalmanuta taraflarına geldi. Ferisiler çıkıp onunla çekişmeğe başladılar; onu deniyerek ondan gökten bir alâmet istediler. O da ruhunda derin ah edip dedi: Niçin bu nesil bir alâmet arıyor? Doğrusu size derim: Bu nesle bir alâmet verilmiyecektir. Onları bırakıp yine kayığa binerek karşı yakaya gitti. Ekmek almağı unuttular; ve kayıkta yanlarında bir ekmekten başka yoktu. İsa ise onlara tenbih edip dedi: Sakının, Ferisilerin hamurundan ve Hirodesin hamurundan kaçının. Onlar da birbirlerile söyleşip: Bizim ekmeğimiz olmadığı içindir, dediler. İsa bunu bilerek onlara dedi: Niçin ekmeğiniz olmadığını söyleşiyorsunuz? Hâlâ akıl erdirmiyor ve anlamıyor musunuz? yüreğiniz katılaşmış mı? Gözleriniz varken görmiyor musunuz? kulaklarınız varken işitmiyor musunuz? ve hatırlamıyor musunuz? Ben beş ekmeği beş bin kişiye parçaladığım zaman, kaç küfe dolusu parçalar kaldırdınız? Onlar da ona: On iki, dediler. Yedi ekmeği dört bin kişiye parçaladığım zaman, kaç sepet dolusu parçalar kaldırdınız? Onlar da: Yedi, dediler. Onlara dedi: Hâlâ anlamıyor musunuz? Beytsaydaya geldiler. Yanına bir kör getirip ona dokunsun diye kendisine yalvardılar. Ve körü elinden tutup onu köyden dışarı çıkardı; ve gözlerine tükürüp ellerini üzerine koyduğu zaman, ona: Bir şey görüyor musun? diye sordu. O yukarı bakıp dedi: Adamlar görüyorum, çünkü yürüyen ağaçlar gibi şeyler seçiyorum. Sonra ellerini yine onun gözleri üzerine koydu; kör dikkatle baktı, sağaldı, ve bütün şeyleri berrak gördü. İsa da onu evine gönderip: Köye bile girme, dedi.

MARKOS 8:2-26 Kutsal Kitap ve Deuterokanonik Kitaplar (KKDEU)

“Halk için içim parçalanıyor” dedi, “İşte üç gündür yanımdalar ve yiyecek bir şeyleri yok. Onları aç aç evlerine gönderirsem, yolda düşüp bayılacaklar. Üstelik kimisi de uzak yerlerden geldi.” Öğrencileri, “Şu çölde bunca insanı doyuracak ekmeği kim, nereden bulabilir ki?” dediler. İsa, “Kaç ekmeğiniz var?” diye sordu. “Yedi” dediler. İsa halka yere oturmalarını buyurdu. Yedi ekmeği aldı, teşekkür sunduktan sonra böldü, halka dağıtsınlar diye öğrencilere verdi. Onlar da dağıttılar. Bunun yanı sıra, birkaç tane de küçük balık vardı. İsa onları da kutsayıp, “Bunları da halka dağıtın” dedi. Doyasıya yediler. Artakalan parçalardan da yedi sepet dolusu topladılar. Yiyenlerin sayısı dört bin kişi kadardı. Sonra İsa onları yerlerine gönderdi. Kendisi de zaman geçirmeden öğrencileriyle birlikte tekneye binip Dalmanuta bölgesine gitti. Ferisiler gelip İsa'yla tartışmaya başladılar. O'nu denemek için gökten bir belirti göstermesini istediler. İsa derin derin içini çekerek, “Neden bu kuşak belirti arar durur?” dedi, “Doğrusu size derim ki, bu kuşağa belirti gösterilmeyecektir.” Onları bırakıp tekneye bindi, denizin karşı yakasına geçti. Öğrenciler beraberlerinde ekmek getirmeyi unutmuşlardı. Yanlarında –teknenin içinde– bir somun ekmekten başka bir şey yoktu. İsa onları uyararak, “Gözünüzü açın” dedi, “Ferisiler'le Herodes'in mayasından sakının.” Öğrenciler aralarında tartışıyorlardı: “Ekmeğimiz olmadığından böyle diyor.” İsa ne konuştuklarını biliyordu. “Ekmeğimiz yok diye niçin tartışıyorsunuz” dedi, “Düşünmüyor musunuz? Anlamıyor musunuz? Yüreğiniz bu kadar mı katılaştı? ‘Gözleriniz varken görmüyor musunuz? Kulaklarınız varken işitmiyor musunuz?’ “Anımsamıyor musunuz? Beş bin kişiye beş somun ekmeği böldüğümü? Ekmek parçalarından kaç küfe dolusu topladığınızı?” Onlar, “On iki” diye karşılık verdiler. İsa, “Ya yedi somun ekmeği dört bin kişiye böldüğümü? Ekmek parçalarından kaç sepet dolusu topladığınızı?” diye sordu. Onlar, “Yedi” diye yanıtladılar. İsa, “Hâlâ anlamıyor musunuz?” diye sordu. Beytsayda'ya vardılar. İsa'ya kör bir adam getirip ona dokunsun diye yalvardılar. İsa adamı elinden tutup kasabanın dışına çıkardı. Gözlerini tükürükle ıslattı, ellerini adamın üstüne koyup sordu: “Bir şey görüyor musun?” Adam baktığında, “İnsanları görüyorum” dedi, “Ağaçlara benziyorlar, ama yürüyorlar!” Bunun üzerine İsa ellerini onun gözlerine koydu. Adam dikkatle baktı ve ışığa kavuştu. Her şeyi açık seçik gördü. İsa onu evine gönderirken, “Kasabaya uğrama” dedi.

YouVersion, deneyiminizi kişiselleştirmek için tanımlama bilgileri kullanır. Web sitemizi kullanarak, Gizlilik Politikamızda açıklandığı şekilde çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz