“Bakın” dedi, “Yeruşalim'e çıkıyoruz. İnsanoğlu başkâhinlerin ve dinsel yorumcuların eline teslim edilecek. Kendisini ölümle yargılayacaklar. Sonra da alay etmek, kamçılamak ve çarmıha germek için O'nu ulusların eline teslim edecekler. Üçüncü gün dirilecek.”
Bunun üzerine, Zebedi oğullarının annesi çocuklarıyla birlikte İsa'ya yaklaşıp yere kapandı ve O'ndan bir dilekte bulundu. İsa ona, “Ne istiyorsun?” diye sordu. Kadın, “Hükümranlığında şu iki oğlumdan biri sağında, öteki de solunda otursun diye buyruk ver!” dedi. İsa şu yanıtı verdi: “Ne dilediğinizi bilmiyorsunuz. Siz benim içeceğim kâseden içebilir misiniz?” Onlar, “İçebiliriz” dediler. İsa, “Kâsemden gerçekten içeceksiniz” dedi, “Ne var ki, sağımda ve solumda oturabilme yetkisini vermek bana düşmez. Bu ancak Babam tarafından kendilerine hazırlananlar içindir.”
On öğrenci bunları işitince iki kardeşe öfkelendiler. İsa onları yanına çağırıp, “Bilirsiniz ki, ulusların başındakiler onlara egemen kesilirler ve üsttekiler tüm yetkilerini onlara uygularlar” dedi, “Durum sizin aranızda böyle olmayacak. Tam tersine, aranızda en üstün olmak isteyen, sizlere hizmet etmekle yükümlüdür. Aranızda her kim birinci olmak istiyorsa, sizlere hizmet etmekle yükümlüdür. İnsanoğlu da kendisine hizmet edilsin diye gelmedi. Tam tersine, hizmet etmeye ve canını pek çok kişi yararına kurtulmalık olarak vermeye geldi.”
Onlar Eriha Kenti'nden ayrılırken büyük bir kalabalık İsa'nın ardından gitti. Yol kenarında oturan iki kör, İsa'nın oradan geçtiğini duyunca yüksek sesle, “Bize acı, ya Rab, Davut Oğlu!” diye bağırdılar.
Halk ağızlarını kapamaları için onları payladı. Ama onlar seslerini daha da yükselterek, yine, “Bize acı, ya Rab, Davut Oğlu!” diye bağırdılar.
İsa durup onları çağırdı. “Size ne yapmamı istiyorsunuz?” diye sordu. “Ya Rab, gözlerimiz açılsın!” diye yanıtladılar. İsa'nın yüreği acımayla doldu. Onların gözlerine dokundu. O anda gördüler ve O'nun ardından gittiler.