MARKOS 6:14-56

MARKOS 6:14-56 Kutsal Kitap Yeni Çeviri 2001, 2008 (TCL02)

Kral Hirodes de olup bitenleri duydu. Çünkü İsa'nın ünü her tarafa yayılmıştı. Bazıları, “Bu adam, ölümden dirilen Vaftizci Yahya'dır. Olağanüstü güçlerin onda etkin olmasının nedeni budur” diyordu. Başkaları, “O İlyas'tır” diyor, yine başkaları, “Eski peygamberlerden biri gibi bir peygamberdir” diyordu. Hirodes bunları duyunca, “Başını kestirdiğim Yahya dirildi!” dedi. Hirodes'in kendisi, kardeşi Filipus'un karısı Hirodiya'nın yüzünden adam gönderip Yahya'yı tutuklatmış, zindana attırıp zincire vurdurmuştu. Çünkü Hirodes bu kadınla evlenince Yahya ona, “Kardeşinin karısıyla evlenmen Kutsal Yasa'ya aykırıdır” demişti. Hirodiya bu yüzden Yahya'ya kin bağlamıştı; onu öldürtmek istiyor, ama başaramıyordu. Çünkü Yahya'nın doğru ve kutsal bir adam olduğunu bilen Hirodes ondan korkuyor ve onu koruyordu. Yahya'yı dinlediği zaman büyük bir şaşkınlık içinde kalıyor, yine de onu dinlemekten zevk alıyordu. Ne var ki, Hirodes'in kendi doğum gününde saray büyükleri, komutanlar ve Celile'nin ileri gelenleri için verdiği şölende beklenen fırsat doğdu. Hirodiya'nın kızı içeri girip dans etti. Bu, Hirodes'le konuklarının hoşuna gitti. Kral genç kıza, “Dile benden, ne dilersen veririm” dedi. Ant içerek, “Benden ne dilersen, krallığımın yarısı da olsa, veririm” dedi. Kız dışarı çıkıp annesine, “Ne isteyeyim?” diye sordu. “Vaftizci Yahya'nın başını iste” dedi annesi. Kız hemen koşup kralın yanına girdi, “Vaftizci Yahya'nın başını bir tepsi üzerinde hemen bana vermeni istiyorum” diyerek dileğini açıkladı. Kral buna çok üzüldüyse de, konuklarının önünde içtiği anttan ötürü kızı reddetmek istemedi. Hemen bir cellat gönderip Yahya'nın başını getirmesini buyurdu. Cellat zindana giderek Yahya'nın başını kesti. Kesik başı bir tepsi üzerinde getirip genç kıza verdi, kız da annesine götürdü. Yahya'nın öğrencileri bunu duyunca gelip cesedi aldılar ve mezara koydular. Elçiler, İsa'nın yanına dönerek yaptıkları ve öğrettikleri her şeyi O'na anlattılar. İsa onlara, “Gelin, tek başımıza tenha bir yere gidelim de biraz dinlenin” dedi. Gelen giden öyle çoktu ki, yemek yemeye bile vakit bulamıyorlardı. Tekneye binip tek başlarına tenha bir yere doğru yol aldılar. Gittiklerini gören birçok kişi onları tanıdı. Halk civardaki bütün kentlerden yaya olarak yola dökülüp onlardan önce oraya vardı. İsa tekneden inince büyük bir kalabalıkla karşılaştı. Çobansız koyunlara benzeyen bu insanlara acıdı ve onlara birçok konuda öğretmeye başladı. Vakit ilerlemişti. Öğrencileri İsa'ya gelip, “Burası ıssız bir yer” dediler, “Vakit de ilerledi. Halkı salıver de çevredeki çiftlik ve köylere gidip kendilerine yiyecek alsınlar.” İsa ise, “Onlara siz yiyecek verin” diye karşılık verdi. Öğrenciler İsa'ya, “Gidip iki yüz dinarlık ekmek alıp onlara yedirelim mi yani?” diye sordular. İsa onlara, “Kaç ekmeğiniz var, gidin bakın” dedi. Öğrenip geldiler, “Beş ekmekle iki balığımız var” dediler. İsa herkesi küme küme yeşil çayıra oturtmalarını buyurdu. Halk yüzer ellişer kişilik bölükler halinde oturdu. İsa beş ekmekle iki balığı aldı, gözlerini göğe kaldırarak şükretti; sonra ekmekleri böldü ve halka dağıtmaları için öğrencilerine verdi. İki balığı da hepsinin arasında paylaştırdı. Herkes yiyip doydu. Artakalan ekmek ve balıktan on iki sepet dolusu topladılar. Yemek yiyen erkeklerin sayısı beş bin kadardı. Bundan hemen sonra İsa öğrencilerine, tekneye binip kendisinden önce karşı yakada bulunan Beytsayda'ya geçmelerini buyurdu. Bu arada kendisi halkı evlerine gönderecekti. Onları uğurladıktan sonra, dua etmek için dağa çıktı. Akşam olduğunda, tekne gölün ortasına varmıştı. Yalnız başına karada kalan İsa, öğrencilerinin kürek çekmekte çok zorlandıklarını gördü. Çünkü rüzgar onlara karşı esiyordu. Sabaha karşı İsa, gölün üstünde yürüyerek onlara yaklaştı. Yanlarından geçip gidecekti. Onlar ise, gölün üstünde yürüdüğünü görünce O'nu hayalet sanarak bağrıştılar. Hepsi O'nu görmüş ve dehşete kapılmıştı. İsa hemen onlara seslenerek, “Cesur olun, benim, korkmayın!” dedi. Tekneye binip onlara katılınca rüzgar dindi. Onlarsa büyük bir şaşkınlık içindeydi. Ekmekle ilgili mucizeyi bile anlamamışlardı; zihinleri körelmişti. İsa'yla öğrencileri gölü aştılar, Ginnesar'da karaya çıkıp tekneyi bağladılar. Onlar tekneden inince, halk İsa'yı hemen tanıdı. Bazıları koşarak bütün yöreyi dolaştı. İsa'nın bulunduğu yeri öğrenenler, hastaları şilteleriyle oraya götürmeye başladılar. Köy olsun, kent ya da çiftlik olsun, İsa'nın gittiği her yerde, hastaları meydanlara yatırıyor, sadece giysisinin eteğine dokunmalarına izin vermesi için yalvarıyorlardı. Dokunanların hepsi de iyileşti.

MARKOS 6:14-56 Turkish Bible Old Translation 1941 (KMEYA)

Kıral Hirodes dahi işitti, çünkü onun ismi belli olmuştu. Ve diyordu: Vaftizci Yahya ölülerden kıyam etmiştir, bundan dolayı kendisinde kudretler işlemektedir. Fakat başkaları: İlyadır, diyorlardı. Başkaları da: Peygamberlerden biri gibi bir peygamberdir, diyorlardı. Fakat Hirodes, bunu işittiği zaman, dedi: Başını kestiğim Yahyadır; o kıyam etmiştir. Çünkü Hirodes kendisi, göndererek Yahyayı tutup kardeşi Filipusun karısı Hirodiastan ötürü onu zindanda bağlamıştı; çünkü o kadınla evlenmişti. Zira Yahya Hirodese: Kardeşinin karısını almak sana caiz değildir, derdi. Hirodias ise, ona kin bağlıyıp, onu öldürmek istiyor, fakat yapamıyordu. Çünkü Hirodes, salih ve mukaddes bir adam olduğunu bilerek, Yahyadan korkar, ve onu korurdu. Onu dinlediği zaman, çok şaşırırdı, ve onu sevinçle dinlerdi. Hirodesin kendi doğum gününde büyük adamlarına, binbaşılara ve Galilenin ileri gelenlerine ziyafet verdiği münasip gün gelince, Hirodiasın kızı girip oynadığı vakit, Hirodesin ve kendisile sofrada oturanların hoşuna gitti; ve kıral kıza dedi: Dile benden, ne istersen sana vereceğim. Ve: Benden her ne dilersen, ülkemin yarısına kadar, sana vereceğim, diye ona and etti. O da çıkıp anasına: Ne diliyeyim? dedi. Anası: Vaftizci Yahyanın başını, dedi. Hemen çabucak kıralın yanına girip ondan diliyerek dedi: Vaftizci Yahyanın başını tepsi içinde şimdi bana vermeni isterim. Kıral çok kederlendi; fakat yeminleri ve sofrada kendisile oturanlardan ötürü kızı reddetmek istemedi. Kıral hemen muhafız askerinden birini gönderip onun başını getirmesini emretti. O da gidip zindanda onun başını kesti; başını bir tepsi içinde getirdi ve onu kıza verdi; kız da anasına verdi. Yahyanın şakirtleri ise, işittikleri zaman, geldiler, cesedini kaldırdılar, ve onu kabre koydular. Resuller İsanın yanına toplanıp ne yaptılar ve ne talim ettilerse, hepsini ona söylediler. O da onlara dedi: Sizler ayrıca bir ıssız yere gelin, ve biraz dinlenin. Çünkü gelen gidenler çoktu, şöyle ki, yemek yemeğe vakitleri yoktu. İmdi, kayıkla ayrıca bir ıssız yere gittiler. Giderlerken halk onları gördü, bir çoğu da onları tanıdılar, ve bütün şehirlerden oraya yaya seğirdip onlardan önce vardılar. O da çıkıp büyük bir kalabalık gördü ve onlara acıdı, zira çobanı olmıyan koyunlar gibi idiler; ve onlara çok şeyler öğretmeğe başladı. Artık vakit çok geç olduğundan, şakirtleri ona gelip dediler: Burası bir ıssız yerdir, zaten saat de geçtir; onları salıver de, çevrede olan çiftliklere ve köylere gidip kendilerine yiyecek satın alsınlar. Fakat o kendilerine cevap verip: Onlara siz yiyecek verin, dedi. Ve ona dediler: Gidip iki yüz dinarlık ekmek mi alıp da onlara yedirelim? O da onlara dedi: Kaç ekmeğiniz var? gidin, bakın. Onlar da öğrenip: Beş ekmek ve iki balığımız var, dediler. Onlara hepsinin bölük bölük yeşil otların üzerine oturmalarını emretti. Onlar da yüzer, ellişer, küme küme oturdular. Beş ekmeği ve iki balığı alıp göke bakarak şükran duası etti, ve önlerine koymak için ekmekleri kırıp şakirtlerine verdi; iki balığı da hepsine pay etti. Hepsi yiyip doydular. Parçalardan ve balıklardan on iki küfe dolusu kaldırdılar. O ekmeklerden yiyenler beş bin erkek idiler. Halkı salıverinciye kadar, hemen kayığa binip kendisinden önce karşı yakaya, Beytsaydaya, geçsinler diye şakirtlerini zorladı. Onları uğurladıktan sonra, dua etmek için dağa gitti. Akşam olunca, kayık denizin ortasında idi, o ise, yalnız başına karada idi. Onların kürek çekmekte, sıkıntıda olduklarını gördü, çünkü yel onlara karşı idi. Gecenin dördüncü nöbeti sularında denizin üzerinde yürüyerek yanlarına geldi; ve sanki onları geçmek istiyordu. Fakat onlar kendisini deniz üzerinde yürür görünce, bir hayalet sandılar, ve bağırdılar; çünkü hepsi onu görüp şaşkınlığa düştüler. Fakat hemen: Cesur olun, benim, korkmayın, diyerek onlara söyledi. Yanlarına kayığa bindi, yel de dindi; onlar içlerinden pek çok şaştılar; zira ekmekler işini anlamadılar, fakat yürekleri katılaşmıştı. Karşıya geçtikleri zaman, Cenesarette karaya vardılar, kıyıya bağlandılar. Kayıktan çıkınca, halk hemen onu tanıyıp bütün çevredeki havaliyi koşarak dolaştılar; İsanın nerede olduğunu işiterek hastaları döşeklerde taşıyıp oraya götürmeğe başladılar. Ve köylere, şehirlere, veya çiftliklere, her nereye girerse, hastaları meydanlara koyuyorlardı, ve ancak esvabının eteğine dokunsunlar diye ona yalvarıyorlardı. Dokunanların hepsi de iyi oluyorlardı.

MARKOS 6:14-56 Kutsal Kitap ve Deuterokanonik Kitaplar (KKDEU)

Kral Herodes olayları duydu. Çünkü İsa'nın adı duyulmuştu. Bazıları, “Vaftizci Yahya ölüler arasından dirildi. Bu yüzden onun aracılığıyla böyle mucizeler yapılıyor” diye konuşuyorlardı. Kimisi de, “Bu İlyas'tır” diyordu. Başkaları ise, “Eski çağın peygamberleri gibi bir peygamberdir” diyordu. Ama Herodes bunları duyunca, “Başını kestirdiğim Yahya ölülerden dirildi” dedi. Çünkü Herodes kardeşi Filipus'un karısı Herodya yüzünden adamlar gönderip Yahya'yı tutuklamış, onu cezaevinde zincire vurdurmuştu. Çünkü Herodes onunla evlenmişti. Yahya Herodes'e, “Yengenle evlenmen doğru değil” diyordu. Herodya Yahya'ya kin bağlamış, onu öldürmeyi amaçlıyordu. Ama bunu başaramıyordu. Çünkü Herodes Yahya'dan korkuyordu. Yahya'nın doğru, kutsal bir insan olduğunu bildiğinden onu koruyordu. Onun sözlerini duyduğu zaman büyük bir şaşkınlık içinde kalıyor, yine de beğenerek onu dinliyordu. En sonunda uygun zaman geldi. Herodes doğum gününde ileri gelenlere, komutanlara ve Galile'nin önderlerine bir şölen verdi. Herodya'nın kızı içeri girip dans etti. Herodes'le sofrada oturan konuklar onu öylesine beğendiler ki, kral kıza, “Dile benden ne dilersen, vereceğim” dedi, “Benden ne dilersen vereceğim, krallığımın yarısını bile!” diyerek ant içti. Kız annesine koşup, “Ne dileyeyim?” diye sordu. O da, “Vaftizci Yahya'nın başını!” dedi. Kız vakit yitirmeden koşup krala dileğini açıkladı: “Hemen şimdi bir tepside Vaftizci Yahya'nın başını bana vermeni istiyorum.” Kral buna çok üzüldü. Ne var ki, andına ve konuklara karşı duyduğu sorumluluk yüzünden kıza verdiği sözü tutmamazlık edemedi. Hemen bir cellat gönderip Yahya'nın başını getirmesini buyurdu. Cellat cezaevine gidip Yahya'nın başını kesti. Kesik başı bir tepside getirip kıza sundu, kız da annesine verdi. Yahya'nın öğrencileri olayı duyunca gelip cesedi aldılar, bir mezara gömdüler. Haberciler İsa'nın yanına döndüler. Ne yaptılar, ne öğrettilerse tümünü O'na anlattılar. İsa onlara, “Gelin, yalnız başınıza ıssız bir yere çekilin ve bir süre dinlenin” dedi. Çünkü gelen giden çoktu ve yemek yemeye bile olanak bulamıyorlardı. Böylece, kalabalıktan ayrılıp bir tekneye binerek ıssız bir yere gittiler. Ama gittiklerini gören pek çok kişi onları tanıdı. Tüm kentlerden yaya olarak yola koyuldular; koşa koşa onlardan önce oraya ulaştılar. İsa kıyıya çıkar çıkmaz büyük bir kalabalıkla karşılaştı. Onlara karşı yüreği acımayla doldu. Çünkü çobanı olmayan koyunlar gibiydiler. Onlara pek çok şey öğretmeye başladı. Zaman ilerlemişti. Öğrencileri İsa'ya gelip, “Burası ıssız bir yer” dediler, “Saat de geç oldu. Bunları gönder de çevredeki çiftliklere, kasabalara gitsinler, kendilerine yiyecek satın alsınlar.” İsa, “Onlara siz yiyecek verin!” diye yanıtladı. Öğrenciler, “Gidip iki yüz dinarlık ekmek satın alıp da onlara mı yedirelim?” dediler. İsa, “Kaç somun ekmeğiniz var?” dedi, “Gidin, bakın!” Onlar da öğrenip, “Beş somun ekmekle iki balık var” dediler. İsa herkes küme küme yeşil çayıra otursun diye buyruk verdi. Yüzer, ellişer kişilik topluluklar oluşturarak yere oturdular. İsa beş ekmekle iki balığı eline aldı. Gözlerini göğe kaldırarak onları kutsadı. Ekmekleri böldü, halka dağıtmaları için öğrencilere verdi. İki balığı da tüm halka dağıttı. Herkes doyasıya yedi. Artakalan ekmeklerle balıklardan on iki küfe dolusu topladılar. Ekmek yiyenler beş bin erkekti. Hemen olayın ardından, İsa halkı gönderirken öğrencileri tekneye bindirip kendisinden önce karşı yakaya, Beytsayda'ya gönderdi. Onlardan ayrıldıktan sonra, dua etmek için dağa gitti. Gece bastırdığında tekne denizin ortasındaydı. İsa da yapayalnız karadaydı. İsa öğrencilerin kürek çekmekte zorlandıklarını gördü. Çünkü rüzgar onlara karşı esiyordu. Sabah üçle altı arası, İsa denizin üzerinde yürüyerek onlara yaklaştı. Yanlarından geçmek istedi. O'nun denizin üzerinde yürüdüğüne tanık olunca, bunun bir hayalet olduğunu sanarak avaz avaz bağırdılar. Çünkü hepsi de O'nu görmüş ve korkmuştu. O zaman İsa onlarla konuştu. “Yüreklenin” dedi, “Korkmayın, benim!” Tekneye, onların yanına çıktı. Rüzgar dindi. Öğrenciler şaşkınlıktan donakaldılar. Zaten ekmeklerle ilgili olaya da akıl erdirememişlerdi. Tersine, yürekleri katılaşmıştı. Denizi aşıp Genesaret'te karaya ulaştılar, tekneyi bağladılar. Onlar tekneden çıkar çıkmaz halk İsa'yı tanıdı. Bölgeyi baştanbaşa arayıp taradılar. İsa'nın nerede olduğunu öğrenip hastaları döşekleriyle oraya taşımaya başladılar. Her gittiği yerde –kasabalarda, kentlerde, çiftliklerde– hastaları çarşı yerine yatırıyor, hiç değilse giysisinin saçak püskülüne dokunmak için O'na yalvarıyorlardı. Dokunanların tümü hastalıktan kurtuldu.