MATTA 13:1-35
MATTA 13:1-35 Kutsal Kitap Yeni Çeviri 2001, 2008 (TCL02)
Aynı gün İsa evden çıktı, gidip göl kıyısında oturdu. Çevresinde büyük bir kalabalık toplandı. Bu yüzden İsa tekneye binip oturdu. Bütün kalabalık kıyıda duruyordu. İsa onlara benzetmelerle birçok şey anlattı. “Bakın” dedi, “Ekincinin biri tohum ekmeye çıktı. Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düştü. Kuşlar gelip bunları yedi. Kimi, toprağı az, kayalık yerlere düştü; toprak derin olmadığından hemen filizlendi. Ne var ki, güneş doğunca kavruldular, kök salamadıkları için kuruyup gittiler. Kimi, dikenler arasına düştü. Dikenler büyüdü, filizleri boğdu. Kimi ise iyi toprağa düştü. Bazısı yüz, bazısı altmış, bazısı da otuz kat ürün verdi. Kulağı olan işitsin!” Öğrencileri gelip İsa'ya, “Halka neden benzetmelerle konuşuyorsun?” diye sordular. İsa şöyle yanıtladı: “Göklerin Egemenliği'nin sırlarını bilme ayrıcalığı size verildi, ama onlara verilmedi. Çünkü kimde varsa, ona daha çok verilecek, bolluğa kavuşturulacak. Ama kimde yoksa, elindeki de alınacak. Onlara benzetmelerle konuşmamın nedeni budur. Çünkü, ‘Gördükleri halde görmezler, Duydukları halde duymaz ve anlamazlar.’ “Böylece Yeşaya'nın peygamberlik sözü onlar için gerçekleşmiş oldu: ‘Duyacak duyacak, ama hiç anlamayacaksınız, Bakacak bakacak, ama hiç görmeyeceksiniz! Çünkü bu halkın yüreği duygusuzlaştı, Kulakları ağırlaştı. Gözlerini kapadılar. Öyle ki, gözleri görmesin, Kulakları duymasın, yürekleri anlamasın Ve bana dönmesinler. Dönselerdi, onları iyileştirirdim.’ “Ama ne mutlu size ki, gözleriniz görüyor, kulaklarınız işitiyor! Size doğrusunu söyleyeyim, nice peygamberler, nice doğru kişiler sizin gördüklerinizi görmek istediler, ama göremediler. Sizin işittiklerinizi işitmek istediler, ama işitemediler. “Şimdi ekinciyle ilgili benzetmeyi siz dinleyin. Kim göksel egemenlikle ilgili sözü işitir de anlamazsa, kötü olan gelir, onun yüreğine ekileni söker götürür. Yol kenarına ekilen tohum işte budur. Kayalık yerlere ekilen ise işittiği sözü hemen sevinçle kabul eden, ama kök salamadığı için ancak bir süre dayanan kişidir. Böyle biri Tanrı sözünden ötürü sıkıntı ya da zulme uğrayınca hemen sendeleyip düşer. Dikenler arasında ekilen de şudur: Sözü işitir, ama dünyasal kaygılar ve zenginliğin aldatıcılığı sözü boğar ve ürün vermesini engeller. İyi toprağa ekilen tohum ise, sözü işitip anlayan birine benzer. Böylesi elbette ürün verir, kimi yüz, kimi altmış, kimi de otuz kat.” İsa onlara başka bir benzetme anlattı: “Göklerin Egemenliği, tarlasına iyi tohum eken adama benzer” dedi. “Herkes uyurken, adamın düşmanı geldi, buğdayın arasına delice ekip gitti. Ekin gelişip başak salınca, deliceler de göründü. “Mal sahibinin köleleri gelip ona şöyle dediler: ‘Efendimiz, sen tarlana iyi tohum ekmedin mi? Bu deliceler nereden çıktı?’ “Mal sahibi, ‘Bunu bir düşman yapmıştır’ dedi. “ ‘Gidip deliceleri toplamamızı ister misin?’ diye sordu köleler. “ ‘Hayır’ dedi adam. ‘Deliceleri toplarken belki buğdayı da sökersiniz. Bırakın biçim vaktine dek birlikte büyüsünler. Biçim vakti orakçılara, önce deliceleri toplayın diyeceğim, yakmak için demet yapın. Buğdayı ise toplayıp ambarıma koyun.’ ” İsa onlara bir benzetme daha anlattı: “Göklerin Egemenliği, bir adamın tarlasına ektiği hardal tanesine benzer” dedi. “Hardal tohumların en küçüğü olduğu halde, gelişince bahçe bitkilerinin boyunu aşar, ağaç olur. Böylece kuşlar gelip dallarında barınır.” İsa onlara başka bir benzetme anlattı: “Göklerin Egemenliği, bir kadının üç ölçek una karıştırdığı mayaya benzer. Sonunda bütün hamur kabarır.” İsa bütün bunları halka benzetmelerle anlattı. Benzetme kullanmadan onlara hiçbir şey anlatmazdı. Bu, peygamber aracılığıyla bildirilen şu söz yerine gelsin diye oldu
MATTA 13:1-35 Kutsal Kitap Yeni Çeviri 2001, 2008 (TCL02)
Aynı gün İsa evden çıktı, gidip göl kıyısında oturdu. Çevresinde büyük bir kalabalık toplandı. Bu yüzden İsa tekneye binip oturdu. Bütün kalabalık kıyıda duruyordu. İsa onlara benzetmelerle birçok şey anlattı. “Bakın” dedi, “Ekincinin biri tohum ekmeye çıktı. Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düştü. Kuşlar gelip bunları yedi. Kimi, toprağı az, kayalık yerlere düştü; toprak derin olmadığından hemen filizlendi. Ne var ki, güneş doğunca kavruldular, kök salamadıkları için kuruyup gittiler. Kimi, dikenler arasına düştü. Dikenler büyüdü, filizleri boğdu. Kimi ise iyi toprağa düştü. Bazısı yüz, bazısı altmış, bazısı da otuz kat ürün verdi. Kulağı olan işitsin!” Öğrencileri gelip İsa'ya, “Halka neden benzetmelerle konuşuyorsun?” diye sordular. İsa şöyle yanıtladı: “Göklerin Egemenliği'nin sırlarını bilme ayrıcalığı size verildi, ama onlara verilmedi. Çünkü kimde varsa, ona daha çok verilecek, bolluğa kavuşturulacak. Ama kimde yoksa, elindeki de alınacak. Onlara benzetmelerle konuşmamın nedeni budur. Çünkü, ‘Gördükleri halde görmezler, Duydukları halde duymaz ve anlamazlar.’ “Böylece Yeşaya'nın peygamberlik sözü onlar için gerçekleşmiş oldu: ‘Duyacak duyacak, ama hiç anlamayacaksınız, Bakacak bakacak, ama hiç görmeyeceksiniz! Çünkü bu halkın yüreği duygusuzlaştı, Kulakları ağırlaştı. Gözlerini kapadılar. Öyle ki, gözleri görmesin, Kulakları duymasın, yürekleri anlamasın Ve bana dönmesinler. Dönselerdi, onları iyileştirirdim.’ “Ama ne mutlu size ki, gözleriniz görüyor, kulaklarınız işitiyor! Size doğrusunu söyleyeyim, nice peygamberler, nice doğru kişiler sizin gördüklerinizi görmek istediler, ama göremediler. Sizin işittiklerinizi işitmek istediler, ama işitemediler. “Şimdi ekinciyle ilgili benzetmeyi siz dinleyin. Kim göksel egemenlikle ilgili sözü işitir de anlamazsa, kötü olan gelir, onun yüreğine ekileni söker götürür. Yol kenarına ekilen tohum işte budur. Kayalık yerlere ekilen ise işittiği sözü hemen sevinçle kabul eden, ama kök salamadığı için ancak bir süre dayanan kişidir. Böyle biri Tanrı sözünden ötürü sıkıntı ya da zulme uğrayınca hemen sendeleyip düşer. Dikenler arasında ekilen de şudur: Sözü işitir, ama dünyasal kaygılar ve zenginliğin aldatıcılığı sözü boğar ve ürün vermesini engeller. İyi toprağa ekilen tohum ise, sözü işitip anlayan birine benzer. Böylesi elbette ürün verir, kimi yüz, kimi altmış, kimi de otuz kat.” İsa onlara başka bir benzetme anlattı: “Göklerin Egemenliği, tarlasına iyi tohum eken adama benzer” dedi. “Herkes uyurken, adamın düşmanı geldi, buğdayın arasına delice ekip gitti. Ekin gelişip başak salınca, deliceler de göründü. “Mal sahibinin köleleri gelip ona şöyle dediler: ‘Efendimiz, sen tarlana iyi tohum ekmedin mi? Bu deliceler nereden çıktı?’ “Mal sahibi, ‘Bunu bir düşman yapmıştır’ dedi. “ ‘Gidip deliceleri toplamamızı ister misin?’ diye sordu köleler. “ ‘Hayır’ dedi adam. ‘Deliceleri toplarken belki buğdayı da sökersiniz. Bırakın biçim vaktine dek birlikte büyüsünler. Biçim vakti orakçılara, önce deliceleri toplayın diyeceğim, yakmak için demet yapın. Buğdayı ise toplayıp ambarıma koyun.’ ” İsa onlara bir benzetme daha anlattı: “Göklerin Egemenliği, bir adamın tarlasına ektiği hardal tanesine benzer” dedi. “Hardal tohumların en küçüğü olduğu halde, gelişince bahçe bitkilerinin boyunu aşar, ağaç olur. Böylece kuşlar gelip dallarında barınır.” İsa onlara başka bir benzetme anlattı: “Göklerin Egemenliği, bir kadının üç ölçek una karıştırdığı mayaya benzer. Sonunda bütün hamur kabarır.” İsa bütün bunları halka benzetmelerle anlattı. Benzetme kullanmadan onlara hiçbir şey anlatmazdı. Bu, peygamber aracılığıyla bildirilen şu söz yerine gelsin diye oldu
MATTA 13:1-35 Turkish Bible Old Translation 1941 (KMEYA)
O gün İsa evden çıktı, deniz kenarında oturdu. Ve yanına öyle büyük kalabalık toplandı ki, kendisi bir kayığa binip oturdu; ve bütün kalabalık kıyıda durdu. Ve İsa onlara mesellerle çok şeyler söyliyerek dedi: İşte, ekinci tohum ekmeğe çıktı; ve ekerken, bazıları yol kenarına düştü, ve kuşlar gelip onları yediler; ve başkaları toprağı çok olmıyan kayalıklar üzerine düştü, ve hemen sürdü, çünkü toprağın derinliği yoktu; ve güneş doğunca yandı, ve kökü olmadığı için kurudu. Ve başkaları dikenler üzerine düştü, dikenler çıkıp onları boğdular; ve başkaları iyi toprak üzerine düştü, bazısı yüz, bazısı altmış, bazısı otuz kat semere verdiler. Kulakları olan işitsin. Ve şakirtler gelip İsaya dediler: Neden onlara mesellerle söyliyorsun? Ve o cevap verip dedi: Göklerin melekûtu sırlarını bilmek size verilmiştir; fakat onlara verilmemiştir. Zira kimin varsa, ona verilecek ve artırılacaktır; fakat kimin yok ise, kendisinde olan da ondan alınacaktır. Bundan dolayı onlara mesellerle söyliyorum; çünkü gördükleri halde görmezler, işittikleri halde işitmezler, ve anlamazlar. Ve onlar için İşayanın: “İşittikçe işiteceksiniz de, hiç anlamıyacaksınız; Ve gördükçe göreceksiniz de, hiç seçmiyeceksiniz; Çünkü bu kavmın yüreği kalınlaştı, Ve kulakları ile ağır işittiler, Gözlerini de kapadılar; Olmıya ki, gözlerile seçeler, Ve kulakları ile işiteler, Yüreklerile de anlıyalar, Ve tekrar döneler de, Ben onlara şifa vereyim,” diyen peygamberliği yerine geliyor. Fakat ne mutlu sizin gözlerinize, çünkü görüyorlar; ve sizin kulaklarınıza, zira işitiyorlar. Çünkü doğrusu size derim: Bir çok peygamberler ve salih adamlar gördüğünüz şeyleri görmek dilediler, görmediler; işittiğiniz şeyleri işitmek dilediler, işitmediler. İmdi, ekinci meselini siz dinleyin. Kim melekût sözünü işitir de anlamazsa, şerir gelip onun yüreğinde ekilmiş olanı kapar. Yol kenarına ekilmiş olan budur. Kayalıklar üzerine ekilmiş olan da odur ki, sözü işitir, ve hemen sevinçle alır; fakat kendisinde kök yoktur, ancak bir zaman içindir; ve sözden dolayı sıkıntı ve eza olunca, hemen sürçer. Ve dikenler arasına ekilmiş olan da odur ki, sözü işitir; dünyanın kaygısı, ve zenginliğin aldatıcılığı sözü boğar, ve söz semeresiz olur. İyi toprak üzerine ekilmiş olan da şudur ki, sözü işitir, anlar, ve gerçekten semere verir, bazısı yüz, bazısı altmış, bazısı otuz kat yapar. İsa onların önüne başka bir mesel koyup dedi: Göklerin melekûtu, tarlasına iyi tohum eken bir adama benzer; fakat adamlar uyurken, onun düşmanı gelerek buğdayların arasına delice ekip gitti. Ve ekin büyüyüp semere verdiği zaman, deliceler de göründü. Ve ev sahibinin hizmetçileri gelip ona dediler: Efendi, sen tarlana iyi tohum ekmedin mi? öyle ise, delice nereden oldu? Ve hizmetçilere: Bunu bir düşman yapmıştır, dedi. Hizmetçiler de ona: Öyle ise, ister misin, gidip onları toplıyalım? dediler. Fakat o dedi: Hayır, belki deliceleri toplarken, onlarla beraber buğdayı da sökersiniz. Hasada kadar bırakın, ikisi beraber büyüsün; hasat vaktinde ben orakçılara diyeceğim: Önce deliceleri toplayın, ve yakmak için onları demet yapın; fakat buğdayı ambarıma toplayın. İsa onların önüne başka bir mesel koyup dedi: Göklerin melekûtu, bir adamın alıp tarlasına ektiği bir hardal tanesine benzer, o tane ki, bütün tohumların gerçi en küçüğüdür; fakat büyüyünce, sebzelerden daha büyüktür, ve ağaç olur; şöyle ki, gökün kuşları gelip onun dallarında yerleşirler. İsa onlara başka bir mesel söyledi: Göklerin melekûtu hamur mayasına benzer; bunu bir kadın almış ve üç ölçek un içine, hepsi mayalanıncıya kadar gizlemiştir. İsa bütün bu şeyleri halka mesellerle söyledi; ve onlara meselsiz hiç bir şey söylemezdi; ta ki, peygamber vasıtası ile: “Ağzımı mesellerle açacağım, Dünya kurulalıdan beri gizli olan şeyleri beyan edeceğim,” diye söylenen söz yerine gelsin.
MATTA 13:1-35 Kutsal Kitap ve Deuterokanonik Kitaplar (KKDEU)
Aynı gün İsa evden çıkıp deniz kıyısında oturdu. Büyük bir kalabalık çevresini sardı. Bu durumda bir tekneye binip oturdu. Bütün kalabalık ise kıyıda duruyordu. İsa simgesel öykülerle onlara birçok konuyu anlatarak şunları söyledi: “Bir ekinci tohum ekmeye çıktı. O ekerken tohumların kimi yolun kenarına düştü, kuşlar inip onları yedi. Bazı tohumlar ise kayalıklara düştü. Toprak derin olmadığından hemen filizlendi. Güneş doğunca kavruldu, kök salamadığından kuruyup gitti. Bazıları dikenlerin arasına düştü, dikenler gelişip onları boğdu. Bazıları ise verimli toprağa düştü ve ürün getirdi. Bazısı yüz, bazısı altmış, bazısı otuz kat oldu. “Kulağı olan işitsin.” Öğrenciler İsa'ya yaklaşıp, “Neden onlarla simgesel öykülerle konuşuyorsun?” diye sordular. İsa şöyle yanıtladı: “Göklerin Hükümranlığı'na ilişkin gizleri bilebilmek sizlere verilmiştir, ama onlara verilmemiştir. Çünkü az malı olan herkese daha da çok verilecek, hem de artırılacak; ama bir şeyi olmayandan elindeki bile alınacaktır. Bunun için onlarla simgesel öyküler kullanarak konuşuyorum. Çünkü bakıyorlar ama görmüyorlar, işitiyorlar ama duymuyor ve anlamıyorlar. Böylece, Yeşaya'nın şu peygamberliği onlarda gerçekleşiyor: “ ‘Duyacak, duyacak, ama hiç anlamayacaksınız. Bakacak, bakacak, ama hiç görmeyeceksiniz! Çünkü bu halkın yüreği duygusuzlaştı, Kulakları ağırlaştı. Gözlerini kapadılar. Öyle ki, gözleri görmesin, Kulakları duymasın, Yürekleri anlamasın ve bana dönmesinler. Ben de kendilerini iyileştirmeyeyim.’ “Ama ne mutlu sizin gözlerinize, çünkü görüyorlar. Ve kulaklarınıza, çünkü işitiyorlar. Doğrusu size derim ki, nice peygamberler ve doğru kişiler sizin gördüklerinizi görmeyi arzuladılar ama görmediler. İşittiklerinizi işitmeyi arzuladılar ama işitmediler.” “Şimdi ekinciye ilişkin simgesel öyküyü dinleyin: Hükümranlık sözünü işitip de anlamayana kötü olan gelir, onun yüreğinde ekili olanı kapar. Yol kenarına ekilen tohum işte budur. Kayalıklara ekilene gelince, sözü işitir işitmez hemen sevinçle ona sarılır. Ama kökü olmadığından kısa bir süre dayanır. Kutsal söz konusunda acı ya da saldırıyla karşılaşınca, hemen tökezleyip düşer. “Dikenler arasına ekilene gelince, bu da sözü işiten kişidir. Ne var ki, dünya kaygısı ve zenginliğin aldatıcılığı sözü boğar ve söz ürün vermez. Verimli toprağa ekilene gelince, bu da sözü hem duyan, hem de anlayandır. Ürün veren de odur. Bazen yüz kat, bazen altmış kat, bazen de otuz kat.” İsa onlara başka bir simgesel öykü anlattı: “Göklerin Hükümranlığı tarlasına iyi tohum eken bir adama benzetilebilir. Gece vakti herkes uyumaktayken düşman geldi, buğdaylar arasına delice ekip gitti. Uzun sürgünler büyüyüp ürün verince deliceler de aradan göründü. “Çiftlik sahibinin köleleri gelip, ‘Efendimiz’ dediler, ‘Tarlana iyi tohum ekmedin mi? Bu deliceler de nereden çıktı?’ Adam, ‘Bu işi yapan bir düşmandır’ diye yanıtladı. Köleler de kendisine bir öneride bulundular: ‘Gidip onları toplayalım. İster misin?’ Ama o, ‘Sakın’ dedi, ‘Deliceleri toplayalım derken onlarla birlikte buğdayı da kökünden sökersiniz. Bırakın, biçim vaktine dek bir arada büyüsünler. Biçim vakti biçicilere buyruk vereceğim. Önce deliceleri toplayın; yakmak için demet yapıp bağlayın, buğdayı da ambarıma koyun diyeceğim.’ ” Onlara yine başka bir simgesel öykü anlattı: “Göklerin Hükümranlığı bir hardal tohumuna benzer. Adamın biri onu alıp tarlasına eker. Tüm tohumların en küçüğü olmasına karşın, gelişince bitkilerin en büyüğü olur. Ağaçlaşır. Öyle ki, ‘göğün kuşları’ gelip ‘dallarına tünerler.’ ” Onlara başka bir simgesel öykü anlattı: “Göklerin Hükümranlığı maya gibidir. Bir kadın onu alıp üç ölçek unun içine koydu; böylece tüm hamur mayalandı.” Bunların tümünü İsa simgesel öyküler kullanarak halka anlattı. Simgesel öykü kullanmadan onlara bir şey anlatmadı. Bu, peygamber aracılığıyla bildirilen şu söz yerine gelsin diye oldu: “Ağzımı simgeler kullanarak açacağım. Dünyanın kuruluşundan bu yana Gizli kalmış gerçekleri açıklayacağım.”